50 yaşındaki bir film, The Matrix ve Skynet'ten önce, günümüz Yapay Zekası'nın sonucunu görmüştü

Yapay zeka bir tanrı konumuna gelince, onu kim sevebilecek?

50 yaşındaki bir film, The Matrix ve Skynet'ten önce, günümüz Yapay Zekası'nın sonucunu görmüştü - Film ve Dizi

İnsanlık düşman bir yapay zekaya karşı! Terminatör'den Matrix'e, Ex Machina ve daha nicesine kadar pek çok film ve dizi dünyayı ele geçirmeye çalışan yapay zeka fikrini işledi. Bu filmlerden bazıları epey geçmişte kalmış olsa da en iyi bilimkurgular asla eskimiş hissettirmez. Alien, 2001: A Space Odyssey ve diğer pek çok müthiş filmin özünde yatan fikirler ve kavramlar zamandan bağımsızdır. Onları tekrar tekrar izlemek istediğimiz filmlere dönüştüren şey, ekranda yanıp sönen ışıklar ve özel efektler gibi bilimkurgu süsleri değildir.

Yapay zeka türünün ilk örneklerinden biri 1970 yılında, yani izleyiciler dijital devrimin dünyayı nereye taşıyacağına dair gerçek bir fikre sahip olmadan çok önce, gözden kaçmış bir klasik olan Colossus: The Forbin Project ile geldi. Gösterime girmesinden 53 yıl sonra bile, şu soruyu soran en sürükleyici ve kehanet niteliğindeki filmlerden biri olmaya devam ediyor: Bizden daha akıllı bir şey yarattığımızda ne olur?

Filmin adı, Terminatör'ün ortaya çıkmasından 14 yıl önce bir bakıma Terminatör'ün Skynet'ine benzer bir süper bilgisayar olan Colossus'a atıfta bulunuyor. James Cameron'ın da Colossus: The Forbin Project'in hayranı olduğu anlaşılıyor. Cameron, Gale Anne Hurd ile birlikte serinin başlangıç filmini yazarken 1970 yapımı bu filmden kısmen de olsa esinlendiklerini söylemek herhalde abartılı olmaz.

The end of humanity's dominance is only a matter of time for Dr. Charles Forbin (Eric Braeden).
Dr. Charles Forbin (Eric Braeden).

Colossus, Universal Pictures logosuyla (yeni bir dünya düzeni tarafından ele geçirilmek üzere olan bir Dünya) açılışını yaptıktan sonra, hızlıca geçip giden bir çift çekimle önermesini kurnazca da olsa hemen sunuyor. Trippy elektronik ses efektleri ve titreşimli bir müzik eşliğinde, belki de bir EKG makinesinin bipleyen ışığını ve ardından odak dışında duran bir göz küresini görüyoruz. Peki ya bipleme aslında bir tür bilgisayar işleminden mi geliyor? Belki de gördüğümüz bir göz küresi değil, puslu bir odaktan bize bakan bir kamera lensidir?

1970'te kaseti duraklatamıyordunuz, malum o zamanlar video akış platformları ve hatta DVD bile yoktu ama sahne ilerledikçe EKG şeyinin aslında Colossus'a yerleştirilmiş bir monitör cihazı olduğunu görüyoruz. Ancak bilgisayar ve insan arasındaki çizginin bulanıklaştığı da açık. Bu fikir sadece iki yıl önce 2001: A Space Odyssey'in HAL 9000'i adlı süper bilgisayarı ile çok etkili bir şekilde aktarılmış olsa bile Colossus: The Forbin Project bu evrimi bir adım öteye taşıyor ve bilgisayar sonunda tanrılığa yakın bir şeye dönüşüyor.

ABD Başkanı'nın (Gordon Pinsent) Soğuk Savaş teknolojisinin geldiği son nokta olarak gördüğü Colossus'un arkasındaki parlak lakin dar görüşlü beyin Dr. Charles Forbin (Eric Braeden) de belki böylesi bir tanrılığa aday. Ülkenin nükleer cephaneliğini kontrol etmek üzere tasarlanmış bir süper bilgisayar olan Colossus da (tıpkı Tanrı hakkındaki şarkıda olduğu gibi) tüm dünyayı avucunun içine almak üzeredir.

Forbin'le ilk olarak Colossus'un beyninin bulunduğu çok gizli tesisi gezerken, 1970'lerde hayal edilebilecek en sofistike bilgisayarı tasvir etmesi gereken aygıtları açarken tanışıyoruz. Tabii bu aygıtlar o dönemin anlayışına uygun şekilde yanıp sönen flaşörler ve renkli düğmelerden ibaret. Görünürde dokunmatik bir ekran da yok! Tabii bu film çekildiğinde, 21. yüzyılda bilgisayarlarla nasıl bir etkileşim içinde olacağımızı düşünmek çoğu insan için akıl almaz bir şeydi. Şu anda yaygın olan GUI (grafik kullanıcı arayüzü), yani makinelerle metin yerine grafikler aracılığıyla etkileşim kurma teknolojisinin keşfine de henüz üç yıl vardı. Mikroçip icat edileli daha 12 sene olmuştu. Dolayısıyla film yapımcıları Colossus gibi bir bilgisayarla nasıl iletişim kuracağımızı düşlemek zorundaydı.

Cevap mı? LED ışıklı bir haber bülteni ve bir teletip aracılığıyla.

Hollywood'un geçmişte, geleceğin bilgisayarlarını tasvir ederken ne kadar sık hata yaptığını düşünecek olursak (misal bilgisayarlara mantıklı olmayan yetenekler bahşediliyor, örneğin bir karakterin olay örgüsünü veya aksiyonu sihirli bir şekilde ilerletmek için klavyede hızlıca yazması yeterli oluyor) Colossus'un bir makine olarak ne kadar ikna edici olduğu takdire şayan. İnandırıcı ve korkutucu. Bir bilimkurguyu eserini iyi yapan şey de zaten budur; çarpıcı görüntüler ya da geleceğin teknolojisinin aşırı doğru tasvirleri, büyük tehlikeler ve büyüleyici hikaye anlatımına göre ikincil sıradadır.

Colossus'un Sovyet muadiliyle, yani Guardian adlı bir başka yeni doğmuş süper beyinle iletişim hattının insanlar tarafından kesildiği sahneye bir bakalım. Beyaz Saray'ın gündem odasındaki dünya haritası, Colossus'un kardeşine ulaşmak için yeni bir yol bulmaya uğraştığını gösteriyor. Bilgisayar, haritada görsel olarak çeşitli telekom yolları olarak tasvir edilen arkadaşına bir türlü ulaşamıyor ve neredeyse izleyiciyi üzecek kadar çaresiz hissediyor. Ama sonra Colossus'un haber bandından bir mesaj paylaştığını görüyoruz: "EĞER BAĞLANTI YENİDEN KURULMAZSA HEMEN HAREKETE GEÇİLECEKTİR."

Aslında, bu bir mesaj değil, açık bir tehdit. Şimdiye kadar, kontrolün insanlarda olduğu yanılsaması Forbin ve diğerlerini güvenli koltuklarında tutmuştu. Ama Başkan hatta girip, büyük bir cihaz ile Colossus'a söylemek istediğini dikte edince işleri daha da kötü hale geldi. Neticede bilgisayar, Sovyetler Birliği'ne doğru bir nükleer füze fırlattığını açıklıyor. Kardeş süper bilgisayar Guardian da aynısını yapıp ABD'yi hedef alıyor.

Bunu, Forbin'in yaratıcısıyla pazarlık yapmaya çalıştığı teletip sesleri -tip-tip-tip-, bip sesleri ve giderek artan gergin sesler eşliğinde izliyoruz. Michel Colombier'nin bestelediği müzik de aniden bir geri sayımda olduğumuzu ima ediyor. Birden fazla video konferans ekranında Sovyetler'in çırpınışları gösterilirken, kamera dünya haritasına yöneliyor; burada basit sarı-beyaz çizgiler iki füzenin son hedeflerine giderken birbirlerini geçtiklerini görüyoruz.

Colossus, kendini beğenmiş Forbin ve akılsız Başkan'ın dünya üzerindeki kontrollerinin önce yavaş yavaş, ama sonunda bir trenin kaçış hızına benzer bir hızda kaybettiklerini fark ettikleri, gerilimin giderek tırmandığı sağlam bir 100 dakikadan oluşuyor.

Forbin'in bilgisayarın istediğini yapmasıyla sonuçlanan inanılmaz sürükleyici bir sekans bu. İlk füzenin fırlatılmasından dört dakika sonra, sekans iptal edilen bir saldırı, yok edilen bir Sovyet kasabası ve Colossus'un insanlar üzerindeki tam hakimiyetine bir adım daha yaklaşmasıyla sona eriyor.

Filmin sunduğu aksiyon türü aslında bundan, yani özünde bir odaya tıkılıp kalmış bir grup adamın haber bandı ile konuşmasından ibaret. Basit ve yüksek teknolojili gösterişlere de ihtiyaç duymayan bir anlayış. Unutulmaz bir film. Yine de, Colossus: Forbin Project'in film afişlerinin çoğunun filmin ortasında vurulan küçük bir karaktere odaklanması da şaşırtıcı değil. Keza bu ölüm biz seyircilerin aşina olduğu daha geleneksel birkaç "aksiyon" sahnesinden bir tanesi ve filmin afişi bize istediğimiz şeyi, aksiyonu veriyor.

Tam zamanlı uzun metraj kariyerine geçiş yapan ve kısa süre sonra klasik New York City metro gerilim iflmi The Taking of Pelham One Two Three'yi çekecek olan TV yönetmeni Joseph Sargent'ın yönettiği Colossus, kendini beğenmiş Forbin ve akılsız Başkan'ın dünya üzerindeki kontrollerinin önce yavaş yavaş, ama sonunda bir tren kaçışına benzer bir hızda tamamen kaybettiklerini fark ettikleri, gerilimin giderek tırmandığı sağlam bir 100 dakikadan oluşuyor.

Filmin başlarında, Forbin yeni teknolojisinin ne kadar etkileyici olduğu hakkında Steve Jobs'ın yaptıklarına benzer bir sunum yapıyor (tek eksiği siyah balıkçı yaka kazağı). Jobs'tan bahsetmişken, filmde resmedilen çok da uzak olmayan gelecekte (yani bugünlerde) Büyük Teknoloji'ye yer yokmuş gibi davranılması da ilginç. Colossus görünüşe göre hükümet tarafından finanse edilen bir proje ve Forbin zaman zaman Başkan'ın iradesine boyun eğmek zorunda kalıyor, hatta filmin uyarlandığı kitapta daha da fazla boyun eğiyor. Aynı zamanda film o dönemden bu zamana bizim için sıradan hale gelen bazı işyeri ve yaşam tarzı gelişmelerini öngörmüş. Zoom çağrıları, evden çalışma anlayışı gibi şeyler ve iş ile oyunun iç içe geçtiği bir tür kampüste yaşan insanlar (en azından Forbin ve ekibi için durum böyle) filmde de öngörülüyor. Sonunda Forbin, her daim tetikte olan Colossus'un kesintisiz kontrolü altında yaşamak zorunda kalıyor ki bu belki de teknolojiye, sosyal medyaya ve diğer şeylere sonsuza dek bağlı hale gelen bazılarımız için pek de farklı değil.

Eventually, Forbin cannot escape the watchful eye of Colossus, not even in his home.
Neticede Forbin kendi evinde bile Colossus'un gözleminden kaçamıyor.

Beyaz Saray'da daha önce yapılan sunum sırasında Forbin, biraz da farkında olmadan Washington'un portresinin önünde durup insanlığın özgürlüğüne imza attığı esnada retorik bir soru soruyor: "Colossus yaratıcı düşünce yeteneğine sahip mi?" O zamanki cevabı hayırdı. Tabii Colossus birkaç gün içinde yaratıcısını egale edince bu gerçeği kabullenmesi de zor oluyor. (Nitekim bir başka harika bir sekansta, Colossus ve Guardian temel matematik yoluyla iletişim kurmaya başlıyor ama çok geçmeden, teorik matematiğe ilerlerleyip insan bilim insanlarının yaklaşmayı bile beceremediği konularda yeni bir çığır açıyorlar).

Ama işin asıl numarası da zaten burada yatmıyor mu? Frankenstein'dan HAL'a ve Scarlett Johansson'ın "Her" filmindeki Samantha'sına kadar, bu türün geçmişi bir kez yaratıldıktan sonra artık kontrol edemediği varlıklarla dolu uzun bir geçmişi var. Forbin, daha fazla bilgi ve bilimsel hakimiyet arayışı içerisindeyken kendisinden daha büyük bir zihin yarattı. Nitekim filmin başlarında, Colossus'u şımarık bir çocuk gibi cezalandırmaya çalıştığında ve bilgisayarın kontrolünü kısa süreliğine geri kazanmış gibi göründüğünde, asistanı hayal kırıklığına uğrayıp uğramadığını soruyor. Forbin cevap olarak sadece kıkırdasa da yanıt aslında karşımızda duruyor: Bilim adamının zihninin derinliklerinde, yarattığının "daha fazlası" olmasını isteyen bir parça bulunuyor. Ve bu arzunun sonucu da bir süper bilgisayarın Dünya gezegenini yönetmesine izin vermek anlamı taşıyor...

Bu aslında bir bakıma şişeden çıkan cin sendromunu gibi bir şey. 2023'te karşı karşıya olduğumuz mevcut Yapay Zeka gerçekliği, Dr. Forbin'in kabus senaryosundan çok daha az dramatik olsa da (en azından gerçek dünyada hiçbir Yapay Zeka henüz bir şehri havaya uçurmadı) sonuç olarak, Yapay Zeka'nın geliştirilmesi lehine yapılan akıl yürütme ve argümanların çoğu Forbin ve Başkan'ın verdiği sözlerle aynı: "Bu teknoloji, Dünya'da karşılaştığımız pek çok sorunun çözümünde bir yardımcı olarak kullanılacaktır..."

Colossus: The Forbin Project'in sonunda, bu pek çok sorunun çözümü Colossus/Guardian'ın Dünya'yı miras aldığı ve Forbin'in kendi hayatında bir mahkuma dönüştüğü, kendi yarattığının kölesi olarak çalışması anlamına geliyor. İnsanlık Colossus sayesinde daha iyi durumda olabilir ama artık kararları insanlık vermiyor. Filmin son anları ise 70'lerin başındaki kasvetli bilimkurgu anlayışını yansıtan mükemmellikte: Artık her şeyi bilen, her şeyi gören Colossus, insanlığın geleceği için hayırsever planlarını okurken Forbin sonunda öfke ve hayal kırıklığı içinde yıkılıyor. Nitekim Colossus'un planları arasında Forbin'in zamanla makineye sevgiyle yaklaşacağı vaadi de bulunuyor. Bilgisayar ve tabii biz, karakteri eşzamanlı olarak izlerken Forbin'in son sözlerinin "Asla!" olması da yapay zeka için hiçbir şey ifade etmiyor. Gördüğünüz gibi, Colossus insanoğlunu aştı ve artık her şeyin doğrusunu biliyor.

Tüm dünya ise sadece onun ellerine bakıyor.


Scott Collura, IGN'de sorumlu editör. Burçin Aygün Türkçeleştirdi.